AYARINI BOZDUĞUN KANTAR…
Cahit Zirgüleli
Sevgili okuyucu, 2011’de FETÖ’nün kısmi ayaklanmasıyla başlayan süreçte en büyük zararı ne yazık ki Türkiye’nin kurumları gördü.
Ama önce bir durum tespiti yapalım. Hani soykırımcı İsrail geçtiğimiz aylarda Hamas’ın kullandığı telsizlere sızmış, onları patlatmıştı ya bunu bir arkadaşla tartışırken bana şöyle dedi arkadaşım: “Biz Türkiye’yiz bize asla böyle bir saldırı gerçekleştiremezler.” Ben onun bu iddialı çıkışına güldüm sadece, nasıl gülmeyeyim ki?..
Adamlar bizde bırakın telsizi bizzat insanları, hem de sıradan, cahil olanları değil kalburüstü eğitim görmüşleri patlattı!..
“Patlattı” derken mecazen söylüyorum elbette!..
Adam okumuş general, savcı, hâkim, doktor olmuş ama iradesi başka birinin elinde olduğundan bir emirle kendisini patlatıyor. Makam, mevki, ev bark, çoluk çocuk her şeyden vazgeçiyor.
Hani bunu bir ideal, ülkü uğruna yapsa anlarım; saygı da duyarım. Fakat ne yazık ki bu yapının az biraz dışında olan, az biraz muhakeme yeteneği olan herkes tarafından çok açık bir şekilde gördüğü gibi yabancı bir ülkenin oyuncağı halindeki bir aparat ve onun başındaki devşirilmişler uğruna yapıyor bunu. Neyse, bu mesele daha çok laf götürür, ben tekrar başlığıma, yazımın ana eksenine, döneyim.
Ne demiştik en başta, bu süreçten en çok Türkiye’nin kurumları zarar gördü. Hani burada şunu demek de istemiyorum: kurumlarımız eskiden çok iyiydi çok iyi işliyordu felan. Evet, doğru hantal bir yapıları vardı, bir işi yaptırmak için vatandaşın alnının derisi çatlıyordu ama en azından bu kurumların bir ciddiyeti, bir ağırlığı, bir güvenirliği vardı.
Vatandaş bu kurumlara yolu her düştüğünde veryansın etse de nihai olarak bir devlet ciddiyetinden bahsetmek pekâlâ mümkündü.
Sonra ne oldu, sonra şu oldu: Bu yapı bu kurumlarda kendi paralel yapılanmasını oluşturdu. Kendi adamlarını bütün kritik noktalara taşıdı. Onlar da kendi hedeflerine ulaşmak için her yolu mübah görüp bu kurumların güçlerini kullanarak millete kumpas kurmaya başladı. Nihayetinde belalarını bulup, defolup gittiler.
Bu kötülüğü gördükten sonra, kendi menfaatini değil de milletin menfaatini önceleyenlerin bundan sonra biz öyle bir sistem kuralım ki bir daha kurumlarımız böylesi işgale uğramasınlar, memleket başka ülkelerin at oynattığı bir yere dönüşmesin diyeceklerini ve bunun gereğini yapacaklarını zannetmiştik.
Öyle olmadı maalesef. Bu sefer de bu kurumlar, iktidarın beceriksiz yandaşlarının cirit attığı yerlere dönüştü. Hiçbir şekilde inisiyatif almayan, çözüm üretmek yerine tabir caizse salağa yatan, bulduğu her fırsatta iktidardan yana olduğunu herkesin gözüne sokan, geldiği makamı güçlendirmeyen ama makamından aldığı güçle şımaran kişilerle dolan kurumlar, bugün artık tüm inandırıcılığını ne yazık ki yitirmiştir.
Oysa iktidar sahipleri şunu unutuyorlar. Demokrasilerde iktidarlar geçici, kurumlar kalıcıdır. Bugün içini boşalttıkları, işlevsiz hale getirdikleri kurumlara yarın kendileri de ihtiyaç duyacaklar ancak ayarı bozulan bir kantarın kimseyi doğru tartmayacağını bir çocuk bile tahmin edebilir!..