CEPTE DURDUĞU GİBİ DURMUYOR MERET!..
Cahit Zirgüleli
Evet, sevgili okur. Gündemi yakından takip eden bir köşe yazarı olarak ben Cahit Zirgüleli, bu hafta muhafazakâr camianın yarattığı yeni bir sosyoekonomik zümreden - yoksa ekososyonomik miydi-her neyse işte ondan bahsetmek istiyorum.
Ne yani gündemin dışında mı kalsaydı koskoca entelektüel birikimiyle Cahit Zirgüleli? Eğer böyle düşünüyorsanız baştan teessüflerimi bildirmek isterim sizlere, bu şekil düşünmeniz çok ayıp olur!..
Geçtiğimiz haftalarda önce bir muhafazakâr parti milletvekili hamfendi yediği istakozla gündeme geldi.
Hemen ardından (ben gazetelerin yalancısıyım)önce 562 bin TL'lik rolex nam saatiyle ve hemen ardından da 2 milyon lira değerindeki Audemars Piguet Royal Oak nam saatiyle bir başka muhafazakâr siyasetçi gündeme geldi.
Hiç dururlar mı tezviratçı bir güruh, vay efendim millet inim inim inlerken, bu pahalılıkta hem de yerel seçim sonuçları sıcaklığını korurken bu milletvekilleri nasıl olur da bunu yapar, şeklinde ortalığı velveleye verdi.
Ben açık olarak baştan belirteyim, bu iki öncü milletvekilini ve de onların devrimci eylemlerini selamlıyorum. Bu öncü hareket, bu devrimci eylem belki bugün anlaşılamamış olabilir. Ancak gelecek nesil, bu iki devrimci eylemin sonuçlarını ve bu iki öncüyü elbette ki takdir edecektir.
Ne yani, ana omurgası alt ve orta sınıf olan bir partinin milletvekilleri istakoz yemeyi, pahalı saat takmayı sadece kendini bu devletin yegâne sahibi olarak tanımlayan ve hatta gören mutlu bir azınlığın tekeline mi bıraksaydı. “maho’nun sevmeye..” ( pardon araya yanlış film repliği girdi) muhafazakâr kesimin istakoz yemeye, pahalı saatler takmaya hakkı yok mu? Bu mu denmek isteniyor? Kimse karnından konuşmasın ey okuyucu!..
Hatta öyle bir gaza geldim ki imkanım olsa bir sayın bakanımız gibi ben de meclis kürsüsünden oooh oooooooh demek ,
Ve hatta gölgesinde serinlediğimiz ilimiz eski bir milletvekili gibi meclis kürsüsünden etkili ve de dokunaklı bir teşekkür konuşması yapmak isterdim.
Yaparsın inşallah Cahit Bey dediğinizi duyar gibi oluyorum ey okuyucu. Bak gözlerim yaşardı bir an.
Neyse konumuza dönelim. Ne anlatıyordum “Bu meret cepte durduğu gibi durmuyor!..” tövbe estağfirullah ben muhafazakar bir yazarım elbette içkiden bahsetmiyorum.
Zinhar beni bilen bilir, alkollü diye kolonya bile dökmüyorum elime. Paradan bahsediyorum tabii ki. Meret cepte durdu mu insanın yürüyüşü değişiyor, daha dün canı soğan ekmek çeken insana bugün istakoz çektiriyor, en pahalısından aksesuarlar taktırıyor kıllı bileklere, gülüş estetikleri yaptırıyor bir zamanların çarpık dişlerine!...
Neyse yazının tam da burasında ben de üstad Cengiz Gülaç Bey gibi bir aforizmaya yer verip sözümü daha değerli hale getireyim çünkü bazı sözler vardır, uzun uzun anlatmanız gereken bir olguyu birkaç cümleyle anlatıverirler. Alıntılayacağım sözün, sahibi İslami camianın yakından bildiği tiyatro sanatçısı Ulvi Alacakaptan. Söz de şöyle: “Meğerse bizim adına 'takvâ' dediğimiz şey, parasızlıkmış.”
Selam ve dua ile ya da arz ederim!... Hangisini kabul buyurursanız!..