Cahit Zirgüleli

IRKÇI DEĞİLİM AMA!..

Cahit Zirgüleli

Son günlerde başta X olmak üzere, insatgram, feysbuk gibi sosyal medya mecralarında “ırkçı değilim ama” ile başlayan fakat ırkçılığın zirvelerinden esintiler taşıyan paylaşımları sanırım sizler de görmüşsünüzdür. 

Önce biraz geriye gidelim. Sene 2010. Muhammed Buazizi adlı bir göstericinin kendini yakması önce Tunus’ta daha sonra da Mısır, Yemen, Suudi Arabistan ve Suriye gibi ülkelerde bir dizi olaylara sebep oldu. “Arap Baharı” olarak başlayan bu süreç, ne yazık ki insanlık katliamı olarak devam etti. 

Bu kanlı süreçte binlerce insan hayatını kaybetti, milyonlarcası yerinden yurdundan oldu. Bu topraklar insanlık tarihinde görülmemiş vahşet ve trajedilerin sahnesi haline geldi.  Daha iyi bir yönetim, buna bağlı olarak daha iyi bir hayat özlemiyle başkaldıran insanlar, kan ve gözyaşı içinde boğulup kaldılar. Kurtulmak için meydanlarda sövdükleri, hayatlarını zindan eden diktatörleri rahmetle arar ve anar oldular. 

Bu süreçten dolaylı olarak en fazla zarar gören ülkelerden birisi de hem maddi hem de manevi olarak bölgede olan ülkemiz oldu. Bu insanlara sırtımızı dönmek, ne olursanız olun demek mümkün olmadığından sınırlarımızı açtık ve açılan bu sınırlardan milyonlarca insan ülkemize geldi

İşte tam burada toplumsal bazı hastalıklarımızı daha belirgin bir şekilde müşahede etmek imkânı bulduk. Bu hastalıklarımızdan bir tanesi toplumsal hafıza zayıflığı bir diğeri ise romantik bakış açımız. 

Şimdi diyeceksiniz ki Cahit Bey başladınız yine entel-dantel kavramlaştırmalara. Haklısınız, biraz açayım ne demek istediğimi. 

Toplumsal hafıza zayıflığını yaşadığımız olayları çok çabuk unutmamız olarak tanımlamak mümkün. Dikkat edin ölümüne tartıştığımız bir konu iki üç gün içinde güncelliğini yitiriyor, bu konu ne oldu, hangi sonuca varıldı soruları sorulmaz oluyor. Gündem sürekli ve müthiş bir hızla değişiyor. 

Romantik bakış açısı ise bir olayı veya olguyu olduğu gibi değil olmasını istediğimiz gibi anlamak olarak tanımlanabilir. Bu bakış açısında akıl ve sağduyu ön planda değildir. Kalp ve duygular ön plandadır. Kararlar hissi olarak alınır. Ancak olayın sıcaklığı geçip, alınan kararın yanlışlığı ortaya çıkınca pişmanlık baş gösterir. İşte bu nedenle bu Suriyelilerin ülkemize gelişi nedeniyle başlangıçta anlatılan “Ensar-Muhacir” retoriği iş gördü. 

Hatırlıyorum da Suriyelilerin ilk geldiği günlerde sadece toplumun küçük bir kesimi karşıydı Suriyelilere. Herkes onlara acıyor, elindekini, avucundakini onlarla paylaşıyordu. 

Adını yukarıda andığım sosyal medya mecralarında kardeşlik paylaşımları gırla gidiyordu. Sonra zaman geçip de Suriyelilerin burada kalıcı olacağı anlaşılınca karşıtlık gittikçe artmaya, şiddete varan eylemlere dönmeye başladı. Bu süreçte sadece Suriyeliler değil elini kolunu sallayan hemen herkes ülkeye bir şekilde girdi. 
Oysa gerçekçi bakış açısına sahip ülkelerde durum bunun tam tersi. Bir arkadaş Amerika’ya vize almak istiyor. Büyükelçiliğe başvurmuş. Ailecek görüşmeye çağırmışlar. Arkadaş burada memur olmasına rağmen vize vermemişler.

Anlayacağınız adamlar ülkesine girecek kişileri ince eleyip sık dokuyor. Bu adamın ülkeme gelmesi benim faydama mı olur, zararıma mı diye ölçüp biçiyor ona göre kara veriyor. 

Sağ olsun bizim yöneticilerimiz bunu yapamadıkları için bize de “ırkçı değilim ama” diye başlayan ama aslında köküne kadar ırkçılık, kafatasçılığı kokan paylaşımlar yapmak düşüyor.

Yazarın Diğer Yazıları