YENİ VALİMİZE MEKTUP
Cengiz Gülaç
Sayın Valim,
Öncelikle Elazığ valisi olarak size başarılar dilerim. Rabbim hayırlı hizmetlerde bulunmayı nasip etsin.
Bilen bilir, genelde şehrimize yeni bir vali geldiğinde köşemde bir mektup yazarım. Geleneği bozmayalım…
Sayın Valim, peşin peşin söyleyeyim, çok büyük bir aksilik olmazsa çok sevileceksiniz. Çünkü biz valileri çok seviyoruz.
Erol Keleş’i, Ejder Açıkkapı’yı, Mahmut Rıdvan Nazırlı’yı, Gürsel Erol’u, Semih Işıkver’i, Şahin Şerifoğulları’nı yumruklamadan sıra valileri eleştirmeye gelmiyor zaten! (Aramızda kalsın, pek çaktırmamaya çalışırız ama devletten korkarız!)
Çok sevileceksiniz ama bunun da belirli şartları var tabi…
İlk fırsatta sekiz köşe şapkayı takın.
Her fırsatta bizi övün! Bakın bu çok mühim!
Gördüğünüz yaşlılara sarılın, onları sevin.
“Gakkoşlar” diye hitap etmek etkili olur.
Bir iki Elazığ manisi, şiiri ezberleyin.
Sonra…
Rabbin rızasını dert ediyorsanız çalışıp çalışmamak sizin vicdanınıza kalmış. Görev süresince yata da bilirsiniz!
Çünkü çok sevileceğiniz garanti!
*****
Anlatacağım hikâyeyi herkes bilir ama hatırlamakta fayda var.
Zamanın birinde ile yeni bir vali atanmış. Yeni valimizi kastetmiyorum. Olumlu veya olumsuz bir şeyler yazmak için daha çok erken. Allah şahit, hikâyede anlattığım vali başka! Zira yeni valimizi tanımasam da ortak dostlarım hakkında çok iyi şeyler anlattı.
Neyse! Vali şehre hatırı sayılır bir kalabalıkla, sekiz silindirli, zırhlı beyaz bir at üzerinde, havalı kornasını çala çala giriş yaparken her gören ayağa kalkıp, abartılı bir şekilde hürmet ediyormuş!
Vali; “Öveceksiniz, övün uleyynnn!” der gibi kibirli bir şekilde halkı süzüyormuş.
Tüm bu hürmet içinde valinin gözü, saçı sakalı bir birine karışmış, pejmürde birisine takılmış.
Adam hiç ayağı kalkmadığı gibi, umursamaz bir edadaymış.
Bunun üzerine vali sinirlenmiş, atın direksiyonunu kırıp adamın yanına gitmiş.
“Bre gafil! Herkes şehre girişimde el pençe olup, yoluma halı döşerken sen kimsin ki ayağa bile kalmıyorsun?” diye atarlanmış.
Adam umursamaz ve hatta küçümser bir edayla valiye bakıp:
“Ben hiçim” demiş.
Vali iyice sinirlenmiş. “Senin bir adın, bir şanın, bir ünvanın yok mu bre adam?” diye bağırmış.
Adam sanki inadına sinirlendirmek istercesine, gayet umursamaz bir şekilde “Senin var mı?” diye soruya alaycı bir şekilde soruyla karşılık vermiş. Hani neredeyse valiye “Naber pampa!” diyecek!
Vali sinirden ne yapacağını şaşırmış ama soruyu yine de cevaplamış: “Bilmez misin bre adam, ben valiyim!”
Bizimki; “Peki daha sonra ne olacaksın?” diye sormuş.
“Sadrazam olacağım” demiş vali.
Bizimki anarşist bir edayla; “Ya daha sonra?” diye devam etmiş.
“Padişah olacağım” demiş azametli bir ses tonuyla.
Adam bahisleri artırırcasına, “Peki ondan sonra?” diye sormuş.
Vali az biraz duraksamış, düşünmüş ve kısık bir sesle “Hiiççç!” demiş.
Bizimki bıyık altından gülümseyerek, “Eee ben de hiçim işte!” demiş.
Özündeki sefalete bakmadan çok şey olduğunu zannetmek çok büyük bir gaflet olsa gerek.
Hiç’likte mana kazanmak kadar büyük bir asalet olabilir mi?
Unutalım içi boş sıfatları. Ne olduğumuzun değil, ne yaptığımızın hesabını vereceğiz hiç olduğumuz gün. Ve sonsuzluğu kavrayacağız basit bir hiç olduğumuzu anladığımız gün…
*****
Evet Sayın Valim,
Sizden önceki valimiz Çanakkale’ye gitti. Umarım eski valimiz bir gün geldiğinde “Hiçlik” makamına ulaşmadan önce yüzlerce milyon dolarlık iddianın olduğu dosyada verdiği kararın utancını yaşamaz!
Arabasında o şerefli Türk Bayrağını taşıyan, uğruna bin canımız olsa binini de vereceğimiz devletimizi temsil eden bir makamda devletin hakkını korumayan insan şehre vali olarak geldi, hiç bile olamadan gitti!
Neyse…
Sizi tanıyan çok kıymetli bir dostum sizin için dedi ki;
“Makamı varken “hiç” olanlardandır.”
Tekrar hoş geldiniz Sayın Valim.
Hiç’likte mana bulanlara selam olsun…