İLİÇ FACİASI TÜRKİYE'NİN SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİNİN KANITI MI?
Hüsamettin Gül
Yazımızın en başında belirtmek gerekirse bugün, uluslararası sermayenin gölgesinde tek kutuplu bir dünyada yaşamaktayız. Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası örgütler aracılığıyla egemen kılınmaya çalışılan değerler; yoksulluğa, eşitsizliklere, savaşlara, soykırımlara ve çevresel felaketlere yol açmaktadır. Bu süreçte zengin ülkeler daha zenginleşmekte, yoksul ülkeler daha da yoksullaşmaktadır. Eşitsizlik ve yoksulluk, ülkelerin ekonomik ve siyasal bağımlılıklarına yol açmaktadır. Şimdi bu tespitten sonra İliç hadisesini değerlendirelim.
Erzincan’ın İliç ilçesinde 13 Şubat 2024 tarihinde meydana gelen maden faciası, Türkiye’nin hem doğal hem de insani kaynaklarının nasıl talan edildiğini gözler önüne serdi. Altın madeni sahasında yaşanan toprak kayması sonucu 9 işçi hayatını kaybetti. Bu faciadan sonra kamuoyunun edindiği bilgiler Türkiye’nin sömürge ülkesi olup olmadığı sorusunu akıllara getirdi. Bu yazıda, bu soruya cevap arayarak Türkiye’nin nasıl sömürgeleştirildiği iddialarına bir göz atacağız.
Türkiye’nin sömürge ülkesi olduğunu iddia edenlerin en önemli kanıtlarından biri, Türkiye’nin maden yataklarının yabancı şirketlere peşkeş çekilmesidir. Türkiye, dünyanın en zengin maden yataklarına sahip ülkelerinden biridir. Ancak, bu madenlerin çoğu yabancı sermayeli şirketler tarafından işletilmektedir. Örneğin, Erzincan İliç’teki altın madeni sahasının yüzde 92’si ABD’li bir madencilik şirketine aittir. Sömürge ülkeleri Afrika’da bile maden gelirlerinin %30 u devlete bırakılırken Türkiye’de bu oranın %8 olması kimlerin imzasıyla gerçekleşmiş veya yasal hale getirilmiştir. Bir başka önemli konu Ak Parti iktidarına kadar toplam 1200 şirkete maden arama ruhsatı verilirken sadece Ak parti iktidarında 3700 şirkete bu ruhsatın verilmesini nasıl okumalıyız. Bu kadar şirketin denetlenmesi ve yasal çalıştırılması mümkün müdür?
Facianın yaşandığı İliç’deki altın madenini işleten şirket, Türkiye’de yasak olan siyanürle altın arama yöntemini kullanarak hem çevreyi hem de insan sağlığını tehlikeye atmıştır. Bu facia aylarca öncesinden göstere göstere gelmiştir. Hiç bir önlem alınmadığı ortadadır. Ayrıca, bu şirket Türkiye’ye milyonlarca dolar vergi borcu olan bir şirkettir. Ancak, bu borcun iktidar tarafından silindiği ortaya çıkmıştır. Kendi vatandaşından ek MTV isteyerek vergi toplayan bir ülke ABD ‘li bir şirketin milyonlarca dolarlık vergi borcunu niçin silmiştir. Bunun izah edilmesi toplum tarafından hazmedilmesi çok zordur. Böyle bu durum, Türkiye’nin yabancı şirketlere karşı nasıl savunmasız kaldığını ve nasıl sömürüldüğünü göstermektedir
Çok net ifade etmek gerekirse İliç altın madeni faciası Türkiye’nin sömürge ülkesi olduğu gerçeğini gözler önüne seren bu yöndeki iddiaları kanıtlayan çok önemli bir olaydır.
Diğer madenlerde de durum bundan farksızdır. Dünya’nın en kıymetli madeni bor madeni ülkemizde çıkarılmakta çok az paralara yabancı ülkelere taşınmakta olduğunu bilmekteyiz. Krom ve bakır madenlerimizde öyledir. Türkiye’nin doğal ve insani kaynakları yabancı şirketlerin işgali altında oluşu gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu şirketler, Türkiye’nin yasalarına, çevresine ve halkına saygı duymamaktadır. ABD ve Batılı ülkelerde madencilikte siyanür kullanılması yasaktır. Türkiye’de bunlara niçin müsaade edilmektedir. İnsan sağlığı ve doğa hiç mi umurlarında değildir. Bunlara müsaade eden ilgili devlet kurumları bu soruları niçin kaçamak cevaplamaktadırlar. Fırat nehrine bitişik zehirli atıkların depolanmasına kimler müsaade etmiştir. Deprem bölgesi olduğu gerçeğini kimler göz ardı ederek çed raporlarını tanzim etmiş kapasite artırımını onaylamıştır. Olası bir deprem faciasında bu zehirli atıkların Fırat nehrine karışıp tarihi bir facianın yaşanacağı gerçeği nasıl göz ardı edilmiştir.
İliç olayı çok sayıda soru işareti barındırmaktadır. Bu şirketlere karşı Türkiye niçin bu kadar toleranslıdır. Söz konusu şirketleri iktidar niçin korumakta ve kollamaktadır. Bu durum, Türkiye’nin bağımsızlığını ve egemenliğini kaybettiğini göstergesi değil midir? Milletimiz bu gerçekler ışığında hareket ederek bu durumu değiştirmek için, uyanık olması, haklarını savunması ve madenlerini geri alması için demokratik tüm adımları atması gerekmez mi. Türk halkı yöneticilere adeta ültimatom vermeli bu olanların hesabı sorulmalı, kendi madenlerini kendi çıkartmalı ve kendi kalkınmasını kendi sağlamalıdır. Türkiye, sömürge ülkesi olmaktan kurtulmalı ve onurlu bir ülke olmalıdır.
Kendi kaynaklarını yok sayan, kaynaklarını kullanamayan bir ülkenin kalkınması mümkün değildir. Bu konuyu en iyi anlatacak bir örnek Elazığ’da yaşanmıştı. Geçen yıl bir ilçemizde 35 milyar dolarlık rezervi olan bakır madeni bulunduğu açıklanmış, bu madenin işletim hakkı 115 milyon dolar gibi komik bir rakama Mehmet Cengiz’e verilmişti. Aslında resmen peşkeş çekilmişti. Elazığ’daki bakır madeni ihalesindeki bu gelişme mahkemelere taşınmış ama en nihayetinde davayı söz konusu Mehmet Cengiz’in şirketi kazanmıştı. Yani devlet kaybetmişti. Bu olay maden ihalelerinin ülkemiz aleyhine hangi boyutlarda olduğunu gösteren çok çarpıcı bir örnektir.
Türkiye derhal madenlerini millîleştirmeli, doğaya ve genel sağlığa zarar veren hususlarda acil önlem almalıdır.
İktidar bu konuda milletimizi rahatlatacak bir çözüme gitmediği müddetçe Türkiye’nin müstemleke ülkesi iddiaları kabul görecek siyasi tartışmalarda kırılganlıklara sebep olacaktır.