İLİM, İRFAN, İNSAN, ŞEHİR VE MEDENİYET
Hüsamettin Gül
Ünlü mimar merhum Turgut Cansever’in yazının başlığına uygun bir sözü şöyledir; “Şehirleri inşa eder, nesilleri ihmal ederseniz; İhmal etiğiniz nesiller gün gelir inşa ettiğiniz şehirleri imha ederler.”
Bu sözün üzerinden yıllar geçse de gerçekliğini muhafaza ediyor. Birincisi ideal insan yetiştirme üzerine çok ciddi bir planlama olmazsa orada şehir ve medeniyetten bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Yaklaşan yerel seçimler ; “Nasıl bir şehir hayal ediyoruz?” sorgulama ve düşünme fırsatı da vermesi gerekiyor. Yaşadığımız şehirlerin bir kimliği var mı? Mimari dokusu ve estetik kaygısı kimliği ile uyumlu mu? Şehir planlaması insan ve medeniyet tasavvurumuza uygun mu? Ve daha nice cevabını arayan sorular…
İnsan arayan değil; Arayış içerisinde olan bir varlıktır. Doğasında (Fıtratında) iyiye, güzele, estetik olana ve ruhuna dokunana meyyal vardır. Bunalan ruhlar ya bir dostun, arkadaşın veya bilge bir insanın dokunuşu ile terapi olur, ya da tabiatın bozulmamış doğasında kendini bulur. Çünkü kimliği ve ruhu olamayan mekânlar insana huzur veremez. Ki şehir ve mekânın kimliğini şekillendiren de insandır. Kelamı kadimde şöyle bir ifade vardır; “Şereful mekan şereful mekin”. Yani bir yerin, şehrin veya beldenin kıymeti ve şerefi orada bulunanların değeri ve şerefiyle anlam kazanır. İş dönüp dolaşıp merhum Cansever’in veciz ifadesinde düğümleniyor. İhmal edilmiş (eğitilmemiş) nesillerin ceremesini mi çekiyoruz diye de kendi kendimizi muhasebe etmenin zamanı geldi ve geçti de.
GELİŞMİŞLİK BETONLA MI ÖLÇÜLÜR?
Şehirlerimize doğudan da batıdan da güneyden de kuzeyden de giriş yaptığımız da gördüğümüz manzara yüksek, iç içe geçmiş deyim yerindeyse nefes dahi alamayacak düzeyde binalar göze çarpıyor. Ve görenler ne muazzam şehir ne güzel evler ifadesi insanımızın ilk izlenimi. Maalesef bu bakış açısı medeniyet ve irfan kokan bir gözlem değildir. Bir zamanlar Çorum Belediye Başkanlığını da yapan merhum Arif Ersoy’un konumuzu özetleyen tespitini hatırlayıp paylaşmak istedim. Şöyle ifade etmişti gelişmiş toplumu: Gelişmişlik = İmar + İrfan.
Yani medeniyetin (uygarlığın) göstergesi tek başına taş, beton veya yüksek kuleler değildir. Hele ki bizim medeniyetimizin yerleşim ve şehir planı dikey değil, yatay mimaridir. Hz. Muhammed (AS) bir elçi olarak asıl vazifesi insanlığa yol göstermek, rehberlik etmektir. Tabi ki insanların sorunlarına kendi zamanlarında çözümler üretmiş ve tavsiye etmiştir. Hz. Muhammed (A.S.)ın estetik ve planlama kaygısı var mıdır?
Elbette vardır hem de ruha ve fıtrata en uygun çözümler içeren tavsiyelerle şöyle söylüyor “Komşunun güneşini kesmeyin, komşunun gölgesini de…”
İşte irfan, işte insan olma, işte medeniyet tasavvurunun nüvesini içeren Nübüvvet sahibi Hz. Muhammed (AS)ın sünneti…
Yani sünneti sadece bazı ibadetlere indirgeyen zihin yapısı ne şehir inşa eder, ne de insanı insanlaştırma değerlerini idrak edebilir.
İçerisinde bulunduğumuz siyasal ve sosyal iklim maalesef bu sorulara aklı selim ve zevki selim bağlamında cevaplar veremediği gibi çözümler üret(e)miyor, üretenlere de kulak kabartmıyor. İşin başı insanı eğitmek, düşünce zenginliği ile sağlam bir karakter ve iradeyle hayatın içinde varlığını hissettirmektir. Aslında yaratıcıya kulluk ve vazifelerde hiçbir faninin tekelinde kalmadan insanı özgürleştirme çabası içerisinde olmaktır vazife. Özgürleşen birey ve toplumların bir medeniyet kurma hayali de bu noktada başlar. Beton ve asfalt aşkı ile değil; ilimle,irfanla ,eğitimle mücehhez olunup medeniyet yolculuğuna katkı sunabilir Hz.insan…