TÜRKİYE'DE TARIM VE HAYVANCILIK ÇIKMAZI / DIŞA BAĞIMLILIK
Hüsamettin Gül
Bir zamanlar kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olarak övündüğümüz Türkiye’nin bugün buğdayını Ukrayna’dan, Ayçiçek yağını Rusya’dan, etini Sırbistan’dan, samanını ise daha birçok farklı ülkeden ithal etmek zorunda kalışının hikayesi, kaçınılmaz bir gerçeklik olarak topluma sunuluyor. Bu durum, Türkiye’nin tarım ve hayvancılık politikalarının sorgulanmasını zorunlu kılıyor. Kendine yeterlilikten uzaklaşarak dışa bağımlı bir hale nasıl geldik?
Elazığ’da hayvancılık yapan çiftçiler, süt üreticileri, buğday ekicileri dertli. Özellikle akaryakıt fiyatları çiftçinin kâbusu olmuş. Geçen sene 6 liraya sattıkları buğday bu yıl 8 lira olmuşken, enflasyon ve artan maliyetler karşısında kazanç neredeyse sabit kalmış veya erimiş durumda. Arpa fiyatlarındaki değişiklik dahi çiftçilerin buğday ekme şevkini kıracak kadar olmadı. Bu durum, gelecek yıllarda arazilerin boş kalabileceği, üretimden çekilecek çiftçilerin olabileceği endişesini beraberinde getiriyor.
Bu üretimden kaçış, sadece tarlaların terk edilmesiyle sınırlı değil. Maliyetlerin yüksekliği ve üretimin karşılığını alamama endişesi, toplumu yüksek faiz oranlarıyla cazip hale gelen bir gelir yöntemine itiyor. İktidarın ekonomik çözüm olarak sunduğu yüksek faiz politikası, halkımızın ekonomiye ve üretime katkı sunma arzusunu kırıyor. Bu da faiz lobileri ve bankaların kazançlı çıkmasına neden oluyor.
Daha bir kaç ay önce % 7 lere çekilen politika faizin bugün % 35’lerde seyretmesi ekonomimizin komalık olduğu anlamına gelmektedir. Komşu Yunanistan’da bile sıfırlarda seyreden faizlerin Türkiye'de bu denli yüksek oluşu Milli gelirin önemli bir kısmının faize ayrılması, endişe edici bir durum olarak önümüzde durmaktadır. Bu yanlış ekonomi politikaları üretimden kaçan, yatırımlarını faize yönlendiren bir toplum oluşturmuş, kaçınılmaz olarak hayat pahalılığını yüksek boyutlara taşımıştır. Bir yanda artan ithalat, diğer yanda üretimin azalması, fiyatların daha da artmasına sebep olmuş nihayetinde toplumsal bir rahatsızlığa dönüşmüştür
Bugün Türkiye’nin tarım ve hayvancılık politikalarını yeniden düşünme zamanıdır. Üretimi canlandıracak, çiftçiyi destekleyecek, ithalatı azaltacak ve kendi kendine yeterlilik vizyonunu tekrar kazandıracak politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. Geçmişte ezberlediğimiz "Kendi kendine yeten Türkiye" idealini geri kazanmak, ancak cesur, yenilikçi ve sürdürülebilir adımlarla mümkün olacaktır.
Son yıllarda bu geminin dümenine geçip politika belirleyen Tarım Bakanlarımızın mezuniyetleri bile ülke olarak bu işi ciddiye almadığımızın bir göstergesidir
Kutbettin Arzu: Mimar (2015)
Faruk Çelik: 2 yıllık İşletme mezunu (2017)
Eşref Fakhıbaba: Doktor (genel cerrah) (2018) Bekir Pakdemirli: İşletme mezunu.
Bu tablo aslında çok konuşulup tartışılmalı.
Tarım niçin can çekişiyor sorusuna cevap ararsak aslında bir ülkede en çok küçümsenen ve aşağılanan meslek çobanlık ve çiftçilik ise biz zaten kaybetmişiz demektir.
Maalesef bizde durum budur. En baştan tarım ve hayvancılığa bakış açımızı toplum olarak gözden geçirmeli milletimizin önüne en gözde meslek en itibarlı meslek imajını koyabilmeliyiz
Buğday, mısır, pirinç, çay, soya, fasulye, mercimek, pamuk, saman, gübre, koyun, dana ve daha niceleri; Enflasyon için ithalata kurban verilen en fazla tüketilen tarımsal ürünlerimiz. Enflasyonu ithalat ile terbiye etme politikaları belki günü kurtarmıştır ama genel tarım politikaları için acıklı bir sonucu da beraberinde getirmiştir
Türkiye bu cendereden kurtulmak zorundadır. Bunun için iktidar güçlü politikalar geliştirmeli büyük bir üretim seferberliği başlatmalıdır. Ve yine adamcılığı bırakıp, liyakati esas almalıdır. Unutmayınız ki liyakatsiz insanların yönetici olarak atanması ülkenin altına dinamit yerleştirmekten farksızdır.