BİZDE HER ÖLÜM KADER DEMEK!
Metin Erol
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.’’
Tam Türkiye’yi anlatan bir aforizma.
Ölüm hak!
Bunu biliyoruz; ama ölüm şekli?
Hasbelkader yaşıyoruz.
Sonrasında ya yangında can veriyor ya da göçük altında kalıyoruz.
Bu şekilde ölmesek, bir depremde sıranın ne zaman bize geleceğini bekliyoruz.
Sonrasında acı bir ifade; Kader!
Peki kader mi gerçekten?
Sosyal medya hocaları gibi insanın aklıyla dalga geçer şekilde fetva vermeyeceğim.
Bize kader olan, elin İsveçlisine ya da Norveçlisine niye uğramaz merak ediyorum.
Aslında etmiyorum.
Çünkü biliyorum, insanın yazgısı çoğunlukla yine insanın elinde.
Yani bina sağlam olunca deprem bir şey yapmıyor insana.
Ya da tedbir alınca ya bina yanmıyor, yansa da yanan sadece bina oluyor.
Göçük altında kalmıyor kimse.
Ölmüyor insanlar ucuz şekilde…
Yas tutma şeklimizde değişti bizim.
Hatırlıyorum, mahallemizde bir komşumuz vefat etmişti.
Üç gün televizyon açılmamıştı evde.
Açmak isteyince güzel bir de azar işitmiştik.
Olması gerekendi.
Yas evine saygı!
78 insanın hayatını kaybettiği bir facia yaşandı.
Binada duman tüterken, hala cenazeler yanmış bir şekilde yerdeyken,
kayak yapıyor, konsere gidiyor, eğlencemizden ödün vermiyoruz.
Ne ara böyle olduk! Ne ara bu kadar vicdanımız nasır bağladı!
Bir arkadaşımdan telefon aldım geçtiğimiz günlerde.
‘Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nde hastamızı taşıyacak tekerlekli sandalye bulamıyoruz.’ Dedi
Hastaların, engellilerin, ya da yürüyemeyecek durumda olanların karga tulumba polikliniklere taşındığını söyledi.
Hatta sandalye sırasına yazıldıklarından bahsetti.
Yani muayene olmak için değil sadece muayene yerine gidebilmek için sıraya girdiklerini söyledi.
Şehirde sağlık siteminin iyice çöktüğünü görüyoruz.
Sadece şehir de mi? Ülkede!
Eğitim araştırma hastanesini kapatırsan, Harput Devlet Hastanesini yıkarsan, üstüne üstlük yaptığın hastaneyi de ebesinin nikahına taşırsan, çöker elbet.
Diğer şeylerin çöktüğü gibi…