Geliş/Eme/Menin Sancıları
Veysi Ergün
Elazığ tarih boyunca jeopolitik ve jeostratejik konumunu hep muhafaza etmiştir. Elazığ Coğrafi konumu itibariyle doğu ve batı arasında hem bir sınır olmuş hem de geçiş güzergahında yer almıştır. Bu sebeple bazı dezavantajlara sahip olsa da aslında ciddi avantajlara sahip olan bir yerdir. Ama ne hazindir ki Elazığ, yarım asırdır elindeki büyük avantajları doğru değerlendirip gelişmek yerine tarihi mirasını hoyratça tüketerek müflis bir mirasyediye dönüşmüştür.
Toplumların gelişme gerekçeleri olduğu gibi geliş/e/meme gerekçeleri de vardır. Elazığ’ın gelişememesinin temel gerekçesi entellektüel sermayenin kıymetini bilmemesi, elinden kaçırması ve yerine orjinal bir entellektüel sermaye koyamamasıdır.
Ekonominin sosyal yaşamla direk bir ilişkisi vardır. Tek kültürlü, baskıcı, totaliter, ötekileştiren toplumlar pek gelişemezler. Kendilerini aşırı yüceltirler, ötekinden ise nefret ederler. Halbuki büyükler “Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar” diye çok kıymetli laf etmişlerdir. “Hakikatin ışığı fikirlerin çarpışmasından çıkar”. Bu sebeple, farkı etnik kökenler ve bunlara ait olan farkı inançlar, farklı kültürler daima daha zengin ve doğru fikirler doğurmuşlardır.
Dünya’da ve ülkemizde gelişen bölgelere baktığımızda farklı kültürlerin bir arada kardeşçe yaşadığı yerleri görürüz. Maalesef Elazığ hem ideolojik açıdan hem de kültürel açıdan önce sınıfta kalmış sonra da geri kalmıştır. Okuma oranı son derece düşük, ayrıca okunanların da yanlış anlaşılma yüzdesi de yüksek.
Tek bir görüşün ve siyasi akımın güçlü olması aslında sosyal hayatta da baskın bir hal almıştır. Bu yüzden kim hangi etnisiteye ait olursa olsun, hangi inanca ait olursa olsun ve hangi ideolojiye sahip olursa olsun herkes biri birine benzemektedir. Dolayısıyla birbirine aşırı benzeyen, birbirini sadece taklit eden bir şehrin gelişememesinden daha normal ve saplanıp patinaj yapmasından gittikçe de batmasından dahi net bir sonuç beklenemez.
Bir diğer tuhaf karakteristik problem kollektif bilincin olmaması. Bir araya gelme ve beraber iş yapma, dayanışmayla problemlerin üstesinden gelme anlayışı yok. Kazanırken gizli gizli, yerken tek başına ama ağlarken bütün memleket duyacak şeklinde yardım isteme alışkanlığı bu şehri tüketmektedir. Dolayısıyla kronik olan kemikleşmiş, güçlü sorunların ancak ve ancak kollektif bir bilinçle ve dayanışma ruhu ile çözülmesi mümkündür.
Toplum, herhangi bir bedel ödemeden ve herhangi bir zahmete katlanmadan refah içerisinde yaşamak istiyor. Yok böyle yağma! Kısa sürede ahlaklı bir şekilde köşe dönmece pek mümkün değildir. Ahlaksız bir kazanç da bizim işimiz değildir. Bu örnekleri çoğaltmak ve uzatmak mümkündür.
Sonuç olarak toplumun ya da Elazığ’ın kendi dinamiklerine dayanarak gelişmesi ve eski ihtişamlı günlerine dönmesi son derece mümkündür. Ya gerekli aklı ve kollektif bilinci kuşanır ve çabalayarak eski ihtişamlı günlerine döner ya da misketleri yuvarlamaya devam eder...